Asrın Problemi: Obezite, Gençlik
“Obez ergenler ve çocukların kendi bedenlerine yönelik olumsuz duyguları yoğundur. Çevresindeki kişilerin kendilerini küçük gördüklerini¸ alay ettiklerini sanmaktadırlar. Sonuçta benlik hislerinde zedelenme meydana gelir ve toplumla ilişkileri bozulur. Obez çocuklar okulda başarısızlık gösterirler¸ aile içi ve arkadaşlar arasında problem yaşarlar.” Obezite¸ “şişman” karşılığı olarak kullanılan “aşırı beslenmiş” anlamına gelir. Obezite¸ alınan enerjinin harcanan enerjiden fazla olmasından kaynaklanan ve vücut yağ dokusunun artması ile karakterize olan kronik bir hastalıktır. Çocukluk çağı obezitesini sınıflandırmak için beden kitle indeksi (BKİ) en basit ve en yaygın kullanılan ölçümdür. Dünyada obezite ve aşırı kiloluluk çok yaygındır. Özellikle obezite bütün dünyada çocuklarda ve ergenlerde giderek artmaktadır.
Obezite tek başına çeşitli sağlık problemlerine sebep olabilir. Hipertansiyon¸ koroner kalp hastalığı¸ diabetes Mellitus (Tip 2) gelişimi veya bazı habis (ölümcül olabilen) rahatsızlıkların artışından sorumlu tutulmaktadır. Ayrıca obeziteosteoartrit¸ obsdrüktif uyku apnesisendromu¸ solunum problemleri¸ safra kesesi hastalıkları¸ inme (felç) gibi sağlık problemlerini arttıran bir durum olarak kabul edilmektedir. Obezitenin meydana gelmesinde genetik¸ sosyoekonomik şartlar¸ çevresel etkenler¸ beslenme alışkanlıkları¸ psikososyal problemlerin de etkili olduğu bilinmektedir. Yapılan çalışmaların çoğunda obez ergenlerde depresyon¸ benlik saygısı düşüklüğü¸ beden algısı bozukluğu ile ilgili psikolojik rahatsızlıklar obez olmayanlara göre daha sık bulunmuştur.
Obezite ile benlik saygısının azalması arasında doğrusal bir ilişki olduğuna dair araştırmalar vardır. Batı toplumlarında zayıflık kavramı erişkinlerde ve çocuklarda tercih sebebidir¸ obez çocuklar dışlanabilmektedir. Obez ergenler ve çocukların kendi bedenlerine yönelik olumsuz duyguları yoğundur. Çevresindeki kişilerin kendilerini küçük gördüklerini¸ alay ettiklerini sanmaktadırlar. Sonuçta benlik hislerinde zedelenme meydana gelir ve toplumla ilişkileri bozulur. Obez çocuklar okulda başarısızlık gösterirler¸ aile içi ve arkadaşlar arasında problem yaşarlar.
Obezitenin ve kilo fazlalığının¸ erken dönemde tespit edilmesi ve tedavisi koruyucu hekimliğin görevleri arasındadır. Yeni doğanda yağ dokusu vücut ağırlığının %12’sini meydana getirir. Geç infant döneminde %22’sini¸ 5 yaşında %16’sını meydana getirir. Bu oran 10 yaşına kadar artmaya başlar. Çocukların büyümekte ve gelişmekte olduğundan vücut fonksiyonları dinamiktir. Çocukluk çağı obezitesi gelişen dünyada ve özellikle gelişmekte olan ülkelerde önemli bir sağlık problemidir. Prenetal dönem¸ 0-1 yaş¸ okul öncesi¸ adolesan ve menapoz dönemleri kritik devrelerdir ve bu dönemlerde obezite başlayabilir.
Erişkin yaşta obez olanların çoğu çocukluk çağında kilo almışlardır. Bu tip obezite genel olarak yağ hücrelerinin sayısında artma ile karakterizedir. Obezitenin yaygınlığı erişkinlerde ve çocuklarda giderek yaygınlaşmaktadır. Kilo artışı ile obezitenin oranının %50’ye ulaştığı tahmin edilmektedir. Obezite ülkemizde özellikle kentlerde yaşayan çocuklarda önemli bir sağlık problemidir.
Obezite yaygınlığını etkileyen en önemli etkenler arasında yaş¸ cins¸ ırk¸ sosyokültürel düzey¸ ailede obez bireylerin varlığı ve beslenme alışkanlıklarıdır. Düşük eğitim durumu¸ evlilik ve çalışmama obezite için risk faktörleri olarak adlandırılır. Sigara¸ alkol¸ spor gibi alışkanlıkları de obezite ile ilişkilidir. Yakın akrabalar arasında obez kişilerin bulunması¸ üzerinde durulması gereken bir durumdur. Çocukların aile büyüklerini örnek alması¸ onlar gibi obez olmak istemesi sıkça rastlanan bir durumdur. Aile bilinçli değilse kilo almak daha da belirgin hale gelir. Yakın akrabalar arasındaki obezitenin varlığı kalıtımı akla getirmektedir.
Obezitenin sebepleri konusunda çeşitli görüşler ileri sürülmektedir. Merkezî sinir sistemi zedelenmeleri¸ kalıtımsal bozukluklar¸ yetersiz fiziksel aktivite¸ ilaçlar¸ yüksek kalorili diyet¸ sigara ve psikososyal problemler obezitenin sebepleri arasında sayılabilir. Obezite birçok sebebi olan bir sağlık problemidir. Ana nokta obezitede şudur: Kişinin aldığı kalorinin ihtiyacından ve harcadığından fazla olmasıdır.
Merkezî sinir sisteminde iştah ile ilgili merkezler vardır. Hipotalamusta tokluk ve iştah ile ilgili merkez bulunmaktadır. Bu merkezlerin her türlü hastalığında obezite görülür. Son zamanlarda yapılan geniş epidemiyolojik çalışmalar¸ obezitenin genetik faktörlerle ilişkisini göstermektedir. Obez ebeveynlerin çocukları aşırı kilolu olma eğilimindedir. Kilolu çocuklar ailelerinden ayrı yetiştirilirse yine obez olmaya eğilimlidirler. Bu da obezitenin genetik yönünü gösterir.
Genetik etkenler özel bir çevresel bağlamla işlev görür. Bu şekilde fenotipik sonuçlar ortaya çıkar. Kilo almaya genetik yatkınlık birey özel bir çevreye maruz kaldığında kendini gösterir. İkizler ve evlat edinilmiş çocuklarla yapılan çalışmalarda çekirdek ailede obezite geçişinin %30-50¸ evlat edinilmiş çocuklarda %10-30¸ ikizlerde %50-80 olduğu gösterilmiştir. Obezitenin sebepleri arasındaki en önemli etkenlerden birisi ebeveynlerin obez olmasıdır. Her iki ebeveyni obez olan çocuklarda obezite gelişme sıklığı %80¸ ebeveynlerden birisi obez olanlarda %40¸ her iki ebeveyni obez olmayanlarda ise %7 olarak tespit edilmiştir.
Diyet kompozisyonu obezite için başka bir sebeptir. Yağlı besin alanlarda¸ sukroz (sakkaroz¸ sofra şekeri) içeren içecekleri kullananlarda ve kafeterya tipi gıda tüketenlerde gereğinden fazla alınan enerji yağ olarak depo edilmektedir.
Anne rahminde olduğu dönemden itibaren bebeğin beslenme şekli¸ yaşamın daha sonraki dönemlerindeki beslenme alışkanlığını etkilemektedir. Süt çocukluğunda karışık ve yapay beslenme obezite riskini artırır. Anne sütü ile beslenme obeziteye karşı koruyucu etki göstermektedir. Öğün sıklığı ve düzeni de beden ağırlığını etkileyen önemli faktörlerdendir. Günde üç veya daha fazla beslenen¸ öğünlerini düzenli tüketen kişilerde daha az obezite gözlenir. Günde bir veya iki kere¸ düzensiz beslenen kişilerde daha çok obezite tespit edilir.
Enerji alımı ve tüketimi arasındaki ilişki¸ pozitif veya negatif enerji balansını ortaya çıkararak beden ağırlığını değiştirmektedir. Erişkinler yılda ortalama 1 milyon k/cal tüketirler. Burada enerji alımında tüketimine karşı yapılacak %5’lik bir hatanın beden ağırlığında ortalama 7 kg kadar değişimine sebep olduğu bilinmektedir. Obezite enerji alımının tüketimini aştığı zaman ortaya çıkmaktadır. Çevremiz sınırsız biçimde kolaylıkla elde edilebilen¸ ucuz¸ leziz¸ enerji yüklü gıdalarla doludur. Bu tabloya fiziksel aktiviteli yaşam tarzı da eklenmiştir. Bu çevresel şartlar yüksek enerji alımına ve düşük enerji kullanımına yol açmaktadır. Pozitif enerji balansı ile beden kitlesi artmaktadır.
Obezlerin fazla yeme isteğinin¸ aile çevresinden edinilen bir alışkanlık olabileceği ileri sürülmektedir. Fiziksel aktivite eksikliği¸ televizyon başında çok vakit seyretme¸ bilgisayarla aşırı ölçüde ilgilenme gibi alışkanlıklar çoğu kez aile yaşamı ile ilişkilidir. Obez ailelerce evlat edinilmiş çocuklarda da obezite sık gözlenir. Bu bulgu aile çevresinin etkisini kanıtlayan belgedir.
Fiziksel etkinlik¸ obezite gelişmesinin en önemli sebebini meydana getirmektedir. Modern toplumlarda işler daha az enerji harcanarak yürütülmektedir. Sonuçta bedenin kullanamadığı enerjiyi yağ olarak birikmektedir. Yapılan bir çalışmada obezitenin başlamasında fiziksel etkinliğin sorumluluk payı % 67¸5 gibi çok önemli bir oranda olduğu tespit edilmiştir. Epidemiyolojik çalışmalara göre erkekler arasında kilo fazlalığına en fazla sedanter hayat sürenlerde rastlanmaktadır.
Zengin çocukları aşırı beslenme¸ fakir aile çocukları dengesiz gıda alımı sebebiyle şişmanlamaktadırlar. Çocukların yağlı ve şekerli yiyecekleri¸ hazır gıdaları tüketmeleri şişmanlamaya yol açmaktadırlar.
Kilo artışı¸ yaygın kullanılan birkaç ilacın sık fakat genellikle gözden kaçan bir yan etkisi olarak ortaya çıkabilmektedir. Duyarlı kişilerde kilo artışı klinik olarak obezite ve ilişkili rahatsızlıklara zemin hazırlayabilir.
Yeme davranışı psikolojik olarak incelendiğinde yalnızca beslenme olayını ifade etmektedir. Hayatın ilk günlerinde en erken “acı çekme” iken¸ doymak en erken “rahatlama”dır.
Psikolojik durumla bağlantılı olan yemek yeme ve yeme sıklığı arasında¸ fizyolojik ihtiyaçlardan bağımsız bir ilişki mevcuttur. İnsanda yeme davranışının anksiyete¸ neşe¸ üzüntü¸ öfke gibi farklı duygularla değiştiği yaygın kabul görmektedir. Emosyonel durumla bağlantılı olan yemek yeme davranışı “emosyonel yeme” olarak tanımlamaktadır. Emosyonel yemenin beden ağırlığı ilişkili olduğu birçok çalışmada gösterilmiştir. Sıkıntı¸ depresyon¸ yorgunluk sırasında yeme miktarda artma; korku¸ gerilim ve ağrı sırasında azalma gerçekleşir. Öfke¸ depresyon¸ sıkıntı¸ anksiyete ve yalnızlık gibi negatif emosyonlarla emosyonel yeme davranışının ortaya çıktığı bildirilmektedir.
Kaynak: Somuncu Baba Dergisi – Psikoloji – İbrahim BALCIOĞLU