MANZARA
Her zamanki gibi. Yine aynı masa. Ama ben aynı Kerime değilim. Sekiz ay çok şey değiştirdi bende. Çok şey yaşandı hayatımda… Güzellikler, umutlar, yıkımlar, yeniden ayağa kalkmalar… Bugünlerde yine vurgunları yiyorum. Acılarım derinlerde, onları saklamaya çalışıyorum. Ama bazen bir söz, bir gözyaşı olup kendilerini ele veriyorlar. Yaşadıklarıma inanamıyorum, anlam vermeye çalışıyorum, anlam bulamıyorum.
Yine her zamanki gibi kader deyip bunda da vardır bir hayır deyip avunma yoluna gidiyorum. Gerçekten bilmediğim nice hayırlar var arka planda. Sırrını çözemediğim ama yaşamak zorunda kaldığım yaşanmış şeyler… Olanı olduğu gibi kabullenmekten başka çarem yok. Ötesi yok bunun, bir açıklaması, bir çıkış yolu, bir yorumu…
Yok işte.. Açıklama olan her yerde gözyaşı ve acı var. Unutup gideceksin geçmişi, hiç düşünmeden, sorgulamadan, arkana bile bakmadan, gözlerini sadece gelecek için açacaksın… Kantindeyim, geçen yıldaki acılarımın üzerine bir kat daha eklemiş bir şekilde kantindeyim. Bir yerlerim acıyor. Bir hıçkırık düğümleniyor boğazıma ve acı bir gözyaşı… İçimdeki acıyı bastırmak için çayıma şeker katıyorum acı diye…
Alışmışız ya bir acıyı başka bir acı ile örtbas etmeye. Ne çare ki şekersiz içsem çayı, acımın eksisi mi var, artısı mı? Yaşanılanlar içimde deprem oluşturuyor. Ne yaşadım nasıl yaşadım, niçin yaşadım? Peki, şimdi ne olacak? Hayat bu kadar kısa, zaman bu kadar anda.
Bir yerlerde yapılan hatanın bedelini ödemek zorundayız. Ve ben şimdi bedel ödüyorum…
Karşımda bir cenaze arabası var. Biri gitmiş dünyadan, kalana ne gidene ne… Hangi duygular hissettiğini ne acılar yaşadığını kim bilebilir o şahsın… Her şey onunla birlikte gitti işte.
Kantinde tanımadığım insanlar var, sokaklar tanımadığım insanlarla dolu. Kim kimle tanış ki aslında… Kim kime yakın ki… Hepimiz yalnız değil miyiz yeryüzü bahçesinde…
Şimdi Cuma vakti bitecek. Belki kantin dolacak ne umurumda ne gam ki… Kalabalıklar arasında yine yalnız insan… Keşke yalnızlığım kadar O’na yakın olsam… Çilemle büyütüyor O beni… Daha bir güçlendiriyor hayata karşı… Her yenilişimde daha bir hırçın bakıyorum hayata karşı…
İnsanlar geçiyor yanımdan… Ve yol üzerinden… Hiç biri tanıdık değil. Hiç biri iki kelimelik kadar yakın değil bana… Öylesine boş boş bakıyorum suratlarına… Onları görmeden onlara bakıyorum… Kimseyi görmüyorum ben herkeste kendimi görüyorum. Belki herkes ben belki hiç kimse ben değil. Dağ gibi oluveriyor yüreğim. Bir yanardağ bir volkan…
İçimde ateşler yanıyor. Gören yok duyan yok… Daha bir derine itmeye çalışıyorum acılarımı… Gözyaşlarımı içime akıtıyorum. Yüzümde yalancı bir tebessüm oluşturma çabasına giriyorum. Kim bilir kırk bohça altına sakladığım acılarımı… Kim inanır şuan içimde kıyametler koptuğuna? Güvene ve sevgiye sıfır nazarıyla baktığıma… Yaşamı ve insanları umursamadığımı kim bilebilir?
İnsanlar var yan masalarda. Öylesine anlamsız bakıyorum yüzlerine… Bomboş, içi boş çerçeve gibi suratlar… İçi olmayan kalpler… Hani oyuncaklar da olur ya plastik oyuncaklar… Dışarıdan bakılınca bir şey zannedilir ama dokununca o korkunç plastik kokusu burnunda zevk namına bir şey bırakmaz. Ellerinizin dokusu o naylon parçasıyla oynarken… Yaşadığım şey sanki ona benziyor. Uzaktan bir şey yaşadığımı hissettiğimi zannediyorum, bir kalpti elimde tuttuğum… Evet, oyuncaktan bir kalp…16.07.2004.Cuma